31 Mayıs 2010 Pazartesi
Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.
Orhan Pamuk, Masumiyet Müzesi'ne bu satırlarla başlıyor. Bir kitaba başlamak için seçilebilecek en hüzünlü cümle sanırım. Ama düşündürüyor insanı, orası kesin. Bugün çok sıcak bir havada, yüzüme vuran ılık bir rüzgar eşliğinde, motosikletle eve döner ve bir yandan da yol boyunca yanımda uzanıp giden parlak denizden gözlerimi alamazken aklıma geldi aniden. Düşündüm ki sahibi uykusunun derinliklerinde gezinirken benim dakikalarca hayranlıkla izlediğim bir çift göz kapağı hayatımdaki en mutlu anın en iyi yardımcı kadın oyuncusu olabilir. O nasıl bir iç huzurdu yarabbim ! Şu an bunları düşünmemin ve yazıya dökmemin ise Trentemoller'den Miss You'yu dinlemem ile tabii ki hiç bir alakası yok..
27 Mayıs 2010 Perşembe
Anders'ten masallar !
25 Mayıs 2010 Salı
Beyler adam haklı..
"..Motosikletinin üzerine yumulmuş giden insan bu gidişin somut bir saniyesine verir kendini yalnızca; geçmişten ve gelecekten kopmuş bir zaman parçasına tutunur; zamanın sürekliliğinden kopmuştur; başka bir deyişle, esrime durumundadır; bu durumda yaşı, karısı, çocukları, kaygıları umurunda bile değildir, unutmuştur onları, bu nedenle korkmaz, çünkü korkusunun kaynağı gelecektedir ve gelecekten kurtulmuş bir insan için korkacak bir şey yoktur. teknoloji devriminin insana armağan ettiği bir esrime biçimidir hız. motosiklet sürücüsünün tersine, koşucu, kendi bedeninin varlığını her zaman duyumsar, ilaç ampullerini, soluk durumunu hiç aklından çıkarmamak zorundadır; gövdesinin ağırlığını ve yaşını hisseder koşarken; kendi kendinin ve yaşamının zamanının her zamankinden daha fazla bilincindedir. İnsan hız yeteneğini bir makineye devredince her şey değişir: artık kendi gövdesi oyunun dışındadır ve bir hıza teslim eder kendini, cisimsiz, maddesiz bir hıza, katıksız hıza, hızın hızlılığına, esrime hıza. "
Milan Kundera
23 Mayıs 2010 Pazar
Elitism sucks !
Son zamanlarda nefret ettiğim tek bir şey var : Elitizm. Kendini seçkin sanan insanlar ve onların büründüğü ruh halleri. Bu hallerin getirdiği gereksiz özgüven tavırları. Kendisinden daha aşağı seviyede olduğunu düşündüğü kişileri hor görme durumu. Kendini seçkin bir toplulugun (ki bu sıradan bir arkadaş grubu bile olabilir) üyesi olarak görmenin sonucunda bu topluluğun üyesi olmayanları küçük görme eğilimi. Yanlış anlama olmasın elitizmin tanımı değil tabii ki bunlar. Benim başıma gelmiş bir şey de değil. Sadece Türkiye'deki yansımasının halktaki sonucu. Elitizm, Hegel'in, Nietzsche'nin bile üzerinde kafa patlattığı bir olgu ki Nietzsche bu konuda, "Yaratıcıların hepsi merhametsizdir." diyerek işi doğuştan ayrıcalıklı olmakla bile ilişkilendirmiş.
Zamanında İtalya'da faşizme giden yolu oluşturan patika olması ise faşizm hakkındaki tek yargısı "Hitler - Yahudiler" ile sınırlı olanlar için kötü haber !
Düşündüm de belki de özel hissetmek istemenin bir sonucudur, bilemiyorum. Fakat koskoca evrende kum tanesisin be güzelim, bunu algıla artık. Tüm beyin hücrelerinle fark et bunu artık. Kendini kafanda sözde modern azınlık olanların tarafında konumlandırman hiç bir şey ifade etmiyor, etmeyecek.
Zaten bu konuyu kafamda ne zaman kurcalasam bir soru takılıyor aklıma. Kendisine elit diyen insanların yaptıklarının ve ilgilendiklerinin elit olmayanların yaptıkları ve ilgilendiklerinden daha üstün olduğuna karar veren mekanizma nasıl çalışmakta?
12 Mayıs 2010 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)